yaşama gölge düşmüştü
herkesin üzerine tek tek
çok az insan kalmış üzerine gölge düşmemiş, belki
o zamanda kimse bir şey söylemiyordu kimseye
aslında herkes şikayetçiydi herkesten
aslında şikayetçiydi herkes kendi kendinden
vicdanlar yaralıydı
vicdanlar kâra çıkara, kazanca kurulmuştu
sinmese de içimize
bir kere böyle olmuştu, bir kere gölge düşmüştü üzerimize
ve o zaman
kâbusumuz olmuştu, terler içinde uyandığımız, sonra tekrar uyuduğumuz, bir kâbusu yaşıyorduk
yaşam keskin ter kokusu, her gün yeni kâbuslar üretiyorduk kâbuslarımızdan
bir sağanak bekleniyordu
ama olmuyordu bir türlü
gök gürlemiyordu
göklerde susmuştu yürekler gibi
yürek susunca akıl da tutulurmuş
yaşama gölge düşmüştü
gölge düşmüştü
düşmüştü
26 eylül 1998’de yazmışım bunları. geçen 23 yıl. hala o sağanak bekleniyor. bekleme hali kadim bir özelliğimiz. sindirilmişlik de sadece dönem özgü değil belikli. gölgeden çıkmak güneşe bakmak; bir bilgiden önce bir tutuma ihtiyacımız var belli ki. yoksa akıl satan çok bizde, akılla olsa, değil. tutum da öyle akıl satarak değişmiyor, belikli tarihin bir anı var; geldik mi yine bekleme hallerine, buyurun tarihin anını bekleyelim.
(bu ruh hali başını bilemediğim, sonunu kestiremediğim bu döneme ait olsa gerek. her ne kadar sonunu kestiremesem de, son yaklaşmış olacak ki, bu satırlar yazılıyor ve dünyanın bilmem hangi köşelerinde böyle düşünenler, söyleyenler, yazanlar var-dır, her hal diye umuyorum.)
o günlerden bu günlere satılmadık bir şey kalmadı desek yeridir. işçi cinayetleri aldı başını gitti, o kadar ki sayı vermek anlamsız artık, kadın cinayetleri, çocuk tacizleri onunla yarışıyor, katliamlar, patlamalar, doğanın yıkımı say ki say; ancak bekleme, izleme halimiz sürüyor;
aaa bu da geçisin dönelim eski uykumuza, bişi olmaz bişi olmaz der gibiyiz. gölgemizden çıkmak istemiyoruz, sağanakta patlamıyor. bir sağanak patladı ama yetmedi, bi gezdik geldik, başka dünyaları, şöyle bi baktık, o kadar. bir alışkanlık var, bin yılların, kuşaktan kuşağa aktarılan.
tabi çok bilmişiz, öyle sanıyoruz kendimizi, bi de o var. o da bi alışkanlık. kurulmuş dünya yaşam ölümü ölüm yaşamı kovalıyor işte.
bu karanlıkların bir telafisi olmalı elbet, ondan bunca yakınış, yoksa anlamsız olurdu. kabulümüz değil bu gölgeli yaşam, bakmayın yaşıyor göründüğümüze; yoksa en çok sevdiğimiz sözcükler arasında özlem olur muydu? gölgede de olsak güneşe baktığımız günleri özleriz, özgür günleri. bundan ötesine geçmeyeyim, tarihin felsefesini yapmayayım, zatı akıl verenimiz çok. sindirilmişliğin, sessizliğin kadim, süreğen dünyasından selamlar diyelim. K:A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder