(Friedrich Engels’den hareketle bir deneme)
“Also um Prinzipien handelt es sich bei ihm, um aus dem Denzen, nicht aus der äußern Welt, abgeleitete formale Grundsätze, die auf die Natur und das Reich des Menschen anzuwenden sind, nach denen also Natur und Mensch sich zu richten haben. Aber woher nimmt das Denken diese Grundsätze? Aus sich selbst? Nein, denn Herr Dühring sagt selbst: das rem ideelle Gebiet beschränkt sich auf logische Schemata und mathematische Gebilde (welches letztere noch dazu falsch ist, wie wir sehn werden). Die logischen Schemata können sich nur auf Denkformen beziehn; hier aber handelt es sich ur um die Formen des Seins, der Außenwelt, und diese Formen kann das Denken niemals aus sich selbst, sondern eben nur aus der Außenwelt schöpfen und ableiten. Damit aber kehrt sich das ganze Verhältnis um: die Prinzipien sind nicht der Ausgangspunkt der Untersuchung, sondern ihr Endergebnis; sie werden nicht auf Natur und Menschengeschichte angewandt, sondern aus ihnen abstrahiert; nicht die Natur und das Reich des Menschen richten sich nach den Prinzipien, sondern die Prinzipien sind nur insoweit richtig, als sie mit Natur und Geschichte stimmen. Das ist die einzige materialistische Auffassung der Sache, und die entgegenstehende des Herrn Dühring ist idealistisch, stellt die Sache vollständig auf den Kopf und konstruiert die wirkliche Welt aus dem Gedanken, aus irgendwo vor der Welt von Ewigkeit bestehenden Schematen, Schemen oder Kategorien, ganz wie - ein Hegel.” Anti Duhring s. 32-32 ,Friedrich Engels, Dietz Ferlag 1894
“Demek ki, ona göre önemli olan şey ilkelerdir., doğaya ve insan dünyasına uygulanması, dolayısıyla doğa ve insanın uyması gereken, dış dünyadan değil, düşünceden türeyen kesin ilkelerdir. Ama düşünce, bu ilkeleri nerden alır? Kendisinden mi? Hayır, çünkü Bay Dühring kendisi söyler arı düşünme alanı mantıksal şemalar ve matematiksel yapılarla sınırlanır (bu son kesinleme, ayrıca, ilerde göreceğimiz gibi, yanlıştır da). Mantıksal şemalar, yalnızca düşünce biçimleri ile ilgilidir: oysa, burada söz konusu olan yalnızca Varlık, yalnızca dış dünya biçimleridir, ve düşünce, bu biçimleri, hiçbir zaman kendiliğinden değil, ama tastamam, ancak dış dünyadan çıkartıp türetebilir. Ama böylece, tüm ilişki tersine döner: ilkeler araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, bunlardan soyutlanırlar; doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz, ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tem materyalist anlayışı budur…” Anti Duhring s. 92, Friedrich Engels, Sol yayınları 1977, çeviren Kenan Somer
I.
İlkeler üzerine Engels yazmış Durhing’e yanıtında -, ne gerek var? Aslında bütün tartışmanın özeti orada seç birini işte!
Lakin, ilkeler konusunda Durhing’e katılmıyorsan kucağında pimi çekilmiş bir bomba bulursun, buldum. (zihin buralara girmeyi pek istemez, rahat uykusunu bozmak istemez, farkında da olsa, o yüzden bir itki ister, bu da benim itkim olsun kendime. )
İlkeler tarihe
uygulanmaz, tarihten çıkarılır da ne demek oluyor? Alışık olduğumuza bir balta
vurmuş Engels; tam da düşüncenin budağına. İlkelerimiz var! Yoksa da ediniriz
bir yerlerden ve hayata uygular, yaşar gideriz. Anlam dünyamızı buradan kurar,
arada başka ilkelerle çarpıştırırız, boynuz boynuza, sesler heyecan verir.
Biliğimiz bu ve olanın farklı olabileceğini aklımızın ucuna bile getirmeyiz. Brecht’in de değdiği
gibi “uzun süredir değişmez olan artık değişmez görünür”. Bu da böyle bir
alışkanlık işte; çaresiz, isteyerek.Yapageldiğim şeyler...
Ne demiş Engels; “ilkeler araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, bunlardan soyutlanırlar; doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz, ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur”
Erdemli olmak ya da erdem olan ilkelere uygun olmakla sınanır. Bir başkasında da böyle yaparız, ilkesi bize göre yanlış da olsa, ondan ilkesine uymasını bekleriz. Buradan bir tutarlılık ve ahlâk kurarız. Öyle ya da böyle hep cemaatin öznelliği içinde kabul edilen ilkeler ve bu ilkeleri hayata uygulama, ya da hayatı bu ilkelere uydurma çabası.
Sağ ve sol cemaatin ilkeleri var (sadece ülkemiz anlaşılmasın), liberal( bunlara dahil ya da değil) ilkeleri var, tüm bunlara karşı duranların, karşı durmak üzere kurulmuş ilkeleri var, barış meselesi de ilke meselesidir. Gündelik hayatın rutinlerinin (futbol, taraftarlık, komşu ziyaretleri, günler, işe koşmalar, ev kirası, taksitleri, arabalar, kredi kartları, saygınlık, giyim-kuşam, kadın- erkek olmak, ergen olmak, benlerimiz, entelektüel olmak, aydın olmak, sanatçı olmak, okumuş olmak ya da olmamak, şehirli olmak, köylü olmak, kenar mahalleden olmak, aşk, para, cinsellik, tüm bir spritüel âlemler, etnisitelerimiz, etnisitelerimizin bir zamanda ve uzamda(mekanda diyelim) yaşayış-yaşanamayış biçimleri vb. vs.) dışına çıkıldığında da yine ilkeler dikilir karşımıza! Ortaçağın tanrılar dünyası ve sonrasının mekanik uygulamacılığı farklı biçimlerde de olsa bizleri uydurmuştur bu düşünceye, iyiden iyiye. İlkeni seç uygula! En fazla mantıklı ve rasyonel olabilirsin!
Descartes’ın şüphesine düşmemek elde değil, ki düşmek de gerekir, onun durağında durmak elbet zorunlu değil. Durmayalım da; bu ondan sonra onca yaşananın üzerine ancak avuntu olurdu.
Biraz daha düşündükten sonra ilk kıracağım alışkanlığın ‘ilkeleri hayata uygulama’ meselesi olduğuna karar verdim. İlkeler doğa ve insan tarihinden soyutlanır kısmına çapayı atmak. Doğa ve insan tarihini yeniden şüpheci bir gözle okumak ve hep kendi ilkelerimize görmek alışkanlığından vazgeçmek., “değiştirmek”. Bunu ne kadar başarırız? Belli değil. Sonuçta tarihselliğimiz ve öznelliklerimizle sınırlandırılmışız (elbette bir post modern belirsizlik tarifi yapmak değil amacım). Sınırlandırılmış olmak ne kadar kaçınılmazsa da cemaatimizin dışına doğru adım atmak, yeniyi kurmak üzere eskiye bakmak ve hiç yaşanmamışı yaşamaya girişmek, insanın avuntunun ötesinde denenebilir; Önceden de denendi, şimdide tüm bir hayat avazı çıktığınca bağırıyor denemeye ve de ötesinde kurmaya çağırıyor.
II
“ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur”. Bu zor olmasa gerek, bugün Marx’tan da, Engels’den de şanslıyız. En azından onlar var, (Tabii ki de Lenin ve Stalin’den (şimdi ne gerek vardı bunu buraya yazmaya! )), ilk ikisi teoride son ikisi pratikte yetkindiler. Sınıfsız topluma yol almak üzere işçiler ve köylülerle yol almak, işe girişmek, kuşkusuz tekrar denenecek, ya da süreç zaten o süreç, devam ediyor.
Bir denemede ilkelerden yola çıktım söz geldi Marksizme; zaten Engels ile başladıysam çok da sürpriz değildi bu. Tüm insanlık tarihi bir sınıflar mücadelesi tarihi; yeniyi yaratmak öyle ya da böyle yaşanmamış olanı yaratmak, kelimenin hakkını verecek olursak sınıfsız topluma ulaşmak.
“AA bu da bir tür ilke” diyip atabilirim. “işte değişmez görünümlü bir ilke”, bir ezber olarak gözümüze yapıştıysa, zaten söküp atmalıyım. Hemen! İnsanın başına bela bilnçlilik halini bela olmaktan çıkarmanın bir yolunu bulmak.
III
Ancak yeniden öğrenmekten, doğa ve insan tarihinden soyutlayacaksak, bu bütün bir birikimi kesip atmak demek değil olsa gerek, Böylesi bir tutum “0” dan başlamak olurdu ki bu da bizim için olanaklı olmadığına göre, değiştirmeye nereden başlamalıyız? Sorusunun peşini bırakmamak akıllıca göründü. Tüm sınırlılıklarımızın farkında olarak; kendisi ilke olmayan ilkeler üretmek ve bu ilkeleri hayata uygulamamaya cesaret etmek! Buna doğru bir yol yürümek.
Bu dünyayı ötekine feda etmeden ve bu dünyanın sınırlılıklarına kapılmadan bilidiğimizle yetinmek, yeni bir ahlak üretmeden, iyi insanı aramadan, sınıflar şeklinde bölünmüş dünyadan sınıfsız topluma gitmek üzere öğrenmek, bunu da siyasetini, ekonomi politiğini üretmek; elimizde boş değil hani yola çıkarken.
Ne gerek var? Gerek var işte, sormaya kaçındığımız soruların, duymaya kaçındığımız yanıtları vb. vs.
“ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tem materyalist anlayışı budur…”
(son olarak burada materyalist ifadesini görünce hemen akla “indirgemecilik” gelecek. İndirgenen bir şey yok, sadece olan hiç bir şey yükseltilmedi diyelim, bir başka denemede düşünmek üzere şimdilik bu kadar olsun).
K:A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder