Cumartesi

Çözüm

 


(özne kavramı üzerinden bir çözüm-leme denemesi)

 Bildikti her şey, sıralıydı, hayaller, umutlar arada öfke; dâhildi hepsi hayata. Dertlere de çare vardı- zor bulunsa da- vardı, olmadığı zaman da ötelerdik.. Göründüğü gibiydi işte.

Göründüğü gibi miydi?

 Tarihselliği içinde özne ve özneleşmek güncel ve de günlük bir iş olarak kişinin hayatında tüm anlam (mana) sorunlarının merkezinde yer aldı, alıyor. Farkında olalım olmayalım bilinçli olmaya başlayışımızın basımıza sardığı bir “dert”  diyelim.

 İnsanın üretim süreci boyunca zorunlu olarak geliştirdiği benlik, başlangıcın ve bitişin farkında oluş, üretim sürecinin ve ürettiğinin hemen önünde oluşuyla gelişen bilincin ona sunduğu olanaktır ÖZNE olmak. Evrimleşerek gelişmiş, kavramlaştırılmış, öğrenilmiş bir durumdur. (Karşıtıyla (nesnesiyle) çelişkisi onun hep kaçınılmaz devingenliği olmuştur).

 Özne olmanın/olabilmenin insanın toplumsal evrimidir. Özne ebetteki bir insandır. Ama hangi insan bu yazının konusu olacak? Soyut bir insan güzellemesi değil, olmamalı!

Kısa keseyim; yaşamak için emeğini satmaktan başka şeyi olmayanların, mülksüzleştirilmişlerin oluşturduğu büyük özneler topluluğu ve bunun içindeki tekil özne, hayatı emek vererek yaratanlar ve yaratan! İnsanın emekle yarattığı tarihin bugününde yaşayan emekçi insan diyelim…

 Özne olmak hiçbir zaman öyle verili, hazır bulunmuş bir şey olmadı insanlık için. Özne olduk ya da olmadık, özne olmadığımızın farkına vardık, ya da varmadık, özne olmak için bir süreç yürüttük; kavgalar, mücadeleler, haykırışlar, duruşlar…

 Bildiğimizi kendimizden saklama hali ya da özne olmaktan kaçış şeklinde de bir var olma şekli var mıdır? Bir tür bilinçli olma hali olarak. Bilinçliliğin olmadığı ve olmadığı iki durum varsayarsak; işte bu ikisinin arasında bir hal.   

 Örgütsüz, verili olduğunu bildiği düzene bilinçli bilinçsizlikle bağlı olma hali ki en son Ukrayna-Rusya savaşında da gördüğümüz hal, “tarafını seç, nerde öleceksin, kimin adına öleceksin seç!”hali. Ya da kendi kaderini belirleyememe hali. Ölüm, göçmenleşme, kararın olmamasına rağmen savaşmaya “zorlanma”. Sayısız örnek verebiliriz, iki NATO’cu dan birini seç, iki ırkçıdan birini seç, patronunun seç, 2023’ün arifesindeyiz, seç gibi. Ya sev Ya terk et! Sahi sevgi neydi?

 Ölümlü olduğunun bilincinde olan, yaşam ile ölüm arasında oluşan soyut zamanı, hareketliliği ile anlamlı kılmaya çalışan varlık olan özne; türlü oluşlarda bulunur; doğuş-eğitim- iş-mesai-maaş- kredi kartı-ev (barınak)-araba- aile, çocuk döngüsü- yaşlılık ve aralara sıkışan dertler, umutlar, beklentiler, hırslar, dualar, tövbeler, umutlar, onaylar, onay beklemeler, üstünü örtme çabaları, ölüm vb. vs.

Tüm bunlar olup biterken tarihselliğimiz fısıldar bize, arada sıkılganlıkla; öznesin, öznesin, öznesin, yönetebilirsin, benim gibilerle birleşip yönetebiliriz. Emeğimizle biz üretiyoruz zaten, ne kadar karmaşık olabilir ki, o kadar eziyet verici olsa yönetenler neden hep yönetmek istesin. Mülk sahibi gerçekten mülk sahibi mi! Neden bir parça daha iyi yaşamak isteyince servet düşmanı oluveriyoruz? Servet mi sermaye mi? Onun mu bizim mi?

 Şu ayaklar baş olamaz sesi işitiliverir birden en basit “delirme” belirtisinde.Tekil halimizin kendimize itiraf edemeyişi ile bunlarla olmaz yakınmasına teslim olmayı tercih ederiz. Çekiliriz, çekilir özne rutinine; bir daha ki kalkışmaya kadar.

 1917’nin sonbaharında; o zaman da şimdi de beklemek ancak oyalanmaktı, artık biz olmuş büyük işçi özneler topluluğu, daha önce hiç olmadığı kadar bir eminlikle, oyalanmaktan vazgeçerek, kendini olması gerektiği gibi var etmek üzere kalktı ayağa ve tamamladı işini. Şimdi artık en az bir kere olmuştu, oldu. Dün tarih için bir gerçek olan artık herkes için bir gerçekti!

 Şimdi bilinçli bir oyalanma halinde özne, özneleşmeye direnerek, varoluşuna.

 Çoğunluk, yani yaşamak için emeğinden başkaca satacak bir şeyi olmayanlar, mülksüzleştirilmiş ve yalnızlaştırılmış tekil özneler olarak her bir tekil özne, bir kere başardığını bir kez daha deneyecektir mutlak; cin şişeden çıktı bir kere, Gerçek belli!

Henüz olmayanı oldurmak üzere kararlı hale gelmemiş ancak bilinçli öznenin bilinçsizce farkında olduğu, uzak durduğu, rüya alemini tercih ettiği haldeyiz. (Karamsar oldu sanki). Tekrar deneme, değiştirme kararındaki öznelerin niceliği toplamda fark edilir bir tat oluşturmuyor hayatımızda, olan bu aslında. Yoksa hatırlama,  farkına varma, kendi yapbozunu oluşturmak üzere ayrıştırma, birleştirme, öğrenme süreci işliyor, dipten dipten.

 Neo liberal sis dağılıyor ve kapitalizmin yarattığı tahribat kaçınılmaz olarak önümüze seriliyor.

Kapitalist-emperyalist sistemin (burjuva liberal aydınların değişiyle “Büyük Devletler”in), insanlığa ve doğaya iş kazalarında ölmekten, yoksulluktan, ya değilse kariyer peşinde koşmaktan, çıkar savaşlarında ölmekten başka bir sunumunun olamayacağı bir kez daha görünüyor. Bir kere özneleşmiş, birleşmiş emeğinden başka satacağı olmayan insanlar topluluğunun 1917’nin sonbaharında yarattığı dünyayı yeniden kurma girişimi sesleniyor bilinçsiz bilincimize, kıvranan sıkılgan özneliğimize. Her rastlantı aynı durağa getiriyor bizi, çünkü çoktandır “zorunluluğunu” yitirmiş, “haksız ve hukuksuz”dur bu özneleşememe hali ve bizi bu halde tutmaya zorlayan bu düzen.*

 Zenginlik gibi görünen her alanda yoksulluktur, yoksunluktur, fukaralıktır; verili düzeninin özneden talep ettiği; Seçimini yap! “Tüketim nesneleri” arasından! Seçimini yap! (aklınıza gelebilecek her şey olabilir bunlar). Toplumsal olan üretim süreci ile üretimin sunucu olan metalar iki ayrı varlık tabakasıdır sanki. Birinciler ikincilere ulaşmak için bir araçtır ve öznenin bitmez sıkılganlık hali bu ilişkide belirir; İstemeden çalış, çalış, çalış, seç! Seç, durmadan seç! Bezen ekmek, su, soğan, bazen başka şeyler.

 İki ayrı varlık tabakasıymış gibi sunulan, “zor”la kabul ettirilen, emeğimizin çalınıyor oluşudur. Olan da emek gücüne verilen ücretin ve çalınan emeğin sermayeye geri dönüş biçimidir, seçmek! Tüketmek! Özne düşünür illa; seçmekten başka işlevi olmalıdır, vardır da! Hiç yoktan üretiyordur! Lakin parlak jelâtinli ambalaj dünyasında hep anlatılan en güzel düzen seçeneği bol olan düzendir ve gayrısı da ya da komünizm, seçeneksizliktir, sıkılganlıktan kurtuluş da yoktur, kaderdir. Seçeneğini kendin oluşturmak,  ne üreteceğine ve neyi nasıl üreteceğine kendin karar vermek, kafa ile kolun birleştiği bir iş süreci ve yaşam: Komünizm: Tabii ki de SUÇTUR!

Sormak-sorgulamak, fazlasını isteme! Düşünme fazla, ötele, yeni heyecanlarla geçiştir. Gerilimi piknik, futbol, günler, akşam takılmaları, biriktirme, ek işler vb.ile azalt ve sürdür hayatı, doğumla-ölüm arasında.

 Öznenin bu seçme halinden çıkmaya yönelmesi, içinde var olduğu hayatı, sunulan seçenekleri sorgulamaya başlaması kafa karışıklığı, delirme, bozgunculuk vb. vs gibi adlarla adlandırılır, hatta öznenin kendisi tarafından bile. Normal- (a)normal “modern” psikolojinin iki vazgeçilmez kavramı! Çünkü herkes bilir, öğrenilmiştir, sınıf mücadelesinin tarihinden, benliklerimize kazınmıştır, bir kere özneleşmeye başlanırsa bu toplulaşma ile devam eder, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi ile son bulur. Çağımızın özneleri olarak biliriz tüm bunları, bilinçli bilinçsizlik halimizle biliriz, kanmak isteriz sadece yalanlarına düzenin sahiplerinin, henüz başarabileceğimize inanmadığımız, tarihin bu anında. Biliriz de çemberin dışına çıktığımızda başımıza gelecekleri, henüz harlanmamıştır çelişkilerin ateşiyle özneliğimiz. Yazgı değil hiçbir şey, yakınmasıdır zaten o da, yaşamak için emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanların. 

Masaldır, ayakların baş olmayacağı! “Hür teşebbüs olmadan olmaz fikri gibi”.Teşebbüs hür olsun diye ayaklar prangalıdır, beyinlerde.

 Şimdi olmaz gibi görünenlerin, asıl işimize, tarihin öznesi olmaya giriştiğimizde, nasıl da olur olduğunu da göreceğiz. Kişiler özneleştiğinde, düzen sahiplerinin çokça korktuğu örgütlülük, özne oluş kararının yarattığı kendi öz bir araya geliş biçimi ile olacaktır.  Artık çok şey “olur” görünecektir ve olacaktır! Çok şey yeniden tanımlanacaktır! İktidarı almak ve hayatı yeniden kurmak üzere, yeniden tanımlanacaktır, yeni koşullarda adalet de, özgürlük de, eğitim de, kamu da devlet de yeniden tanımlanacaktır, üretim onu var edenlere dönecek, “tüketim” salt tüketim olmaktan çıkacaktır.

 Bir kere oldu yeniden olacak! Bu sefer ileriye doğru büyükçe bir adım atarak! Bilerek ne yapmak istediğini, çözüme bağlamak üzere sömürü işini! Yaşamak için emeğini satmaktan başka şeyi olmayan insanların oluşturduğu o büyük topluluk, bu sefer işini yarım bırakmamak üzere! Kocaman bir adım! Sosyalizme; özneleşmeye, kaçınılmaz olana!

 “onun içindir ki, insanlık, kendi önüne ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar; çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların var olduğu ya da gelişmekte olduğu yerde ortaya çıkar.” (K. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz)

Bakmalık:

 *Freidrich Engels, “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu”

                                                                                                                                                          K:A

1 yorum:

hepsi alıntı- hepsi iade

  kutsal kitaplardan alıntı bir akıl hocasından alıntı bilmediğimiz bir yerden hepsi alıntı hayat   tüket! karttan çek! en y...